Ramazan, kulluk ve şükür

Ramazan, kulluk ve şükür

Hasan Yağmur (Malatya Gerçek Haber)

 

Alem-i İslam sanki büyük bir ordu gibi Allah’ın Rahmaniyet, Rahimiyet ve Rububiyetine karşı külli bir ubudiyet ile mukabele ederek şükür ve kulluk vazifesini ifa etmiş oluyor. Özellikle iftar vaktini bekleyen insanlar o bekleyişi ile muazzam bir kulluk manzarasını teşkil ediyor. 
Ramazana has bu tablo tüm dünya üzerindeki Müslümanların o anki hali hayal edilince muazzam bir kulluk tablosu ortaya çıkmış oluyor ve bu hal tüm insanlara şu mesajı veriyor. Bizler başıboş değiliz, sahipsiz değiliz. Rabbimizin emir ve iradesine tabiyiz. Onun emri ve izni ile hareket ederiz. Onun emri ve izni olmadan yemeyiz ve içmeyiz. Zira bizler Onun kuluyuz ve dünyaya vazifeli gönderilmişiz.

Ramazan ayındaki orucun başka bir hikmeti de Rabbimizin verdiği nimetlerin kıymetini ve o nimetlere olan ihtiyacımızı oruç vesilesiyle idrak ediyoruz. Bu yönü ile Ramazan-ı şerifteki oruç hakiki ve halis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır. İnsan Ramazan’ın dışında aç kalmadığı için birçok nimetin kıymetini derk edemiyor. Böyle olunca da nimetlere şükredemiyor ve onları hor kullanıp israf edebiliyor. Ramazan ayında hele yazın sıcak ve uzun günlerde tutulan oruç ise insana hem nimetlerin kıymetini hem de o nimetlere ne kadar muhtaç olduğumuzu idrak etmeye sebep oluyor. Ramazan’da fakiri zengini, genci ihtiyarı herkes aç ve susuz kalıyor ve böylece şükrün hakikatini teşkil eden şu dört şartı bizzat yaşamış ve görmüş oluyor.

Birincisi, nimetleri doğrudan doğruya Allah'tan bilerek, sebeplerin sadece birer aracı olduklarını idrak etmek, Allah'a şükretmek ve minnettar olmaktır. İşte tam iftar vaktinde sofra başında ezanı beklemekle bu nimetler bizim değildir, bunların sahibi biz olmadığımız için izin olmasa yiyemez ve içemeyiz. Madem nimetler Allah’ındır, bunları bize O ikram ve ihsan ediyor, öyle ise hamd, sena, teşekkür ve tüm memnuniyet Allah'adır. İşte Ramazan-ı şerif deki oruç bu gafleti dağıtıp sebeplerin arkasındaki hakiki tesir sahibi olan Allah’ı görmemizi sağladığı için, hakiki ve halis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarı hükmüne geçerek insanları şükre ve teşekküre sevk ediyor. Ramazan’da tutulan oruç vasıtasıyla insanlar nimetlere olan hakiki ihtiyacını ve o nimetlere muhtaç olduğunu ve onların ne kadar kıymetli olduğunu idrak ediyor. Çünkü diğer zamanlarda mecburiyet olmadığı için insanların çoğu hakiki açlığı bilmiyor ve hissetmiyorlar. Bunun için de birçok nimetin kıymetini idrak edemiyor ve israf ediyorlar.

İkincisi, nimetlere olan ihtiyacını görme ve bilme. İnsan tok iken bir dilim kuru ekmeğin onun dünyasında kıymeti yoktur. Oysa Ramazan’da tutulan oruç vasıtasıyla insanlar zengin olsun fakir olsun ekmeğe ve suya ne kadar muhtaç olduğunu görüyor. Midedeki açlık ve hararetin şahitliğiyle bir bardak su yerine göre bir arabadan daha kıymetli olabildiğini hissediyor. İşte bu halde insan o nimetlerin kıymetini derk ederek onları israf etmemeyi ve hor kullanmamayı idrak etmiş oluyor. Türkiye'de günlük 4 milyon 600 bin adet ekmek çöpe atılıyor. İşte Ramazan'da bunları görme, bu israfı yapmamanın gayretinde olma imkanı bulmuş oluyoruz. 

Üçüncüsü, Ramazan dolayısı ile nimetlerin kıymetini derk ediyoruz. Allah bize sıradan ve olmasa da olur cinsten değil de çok kıymetli nimetler vermiştir. Bunların değeri para ile ölçülemez. Mesela: Hayat, akıl, göz, kulak, hava, su, güneş gibi nimetlerin kıymetini para ile ölçemezsiniz. Bunları bize nimet olarak veren Allah'a elbette şükredeceğiz ve Allah şükre ve hamde layık olandır. Nimetin kıymetini takdir etmek ona kıymet vermeyi ve onu verene şükretmeyi netice verir.

Dördüncüsü, verilen nimetleri verenin rızası dairesinde kullanmak. Madem O vermiş, niçin verdiğini, nerede ve ne şekilde kullanmamız gerektiğini bize gönderdiği elçiler, Peygamberleri ile bildirmiştir. Misafirin ev sahibinin izni ve rızası dairesinde o evde kaldığı ve hareket ettiği gibi, biz de Allah'ın ihsanlarını ancak O'nun rızasına uygun kullanmalıyız. Başka bir ifade ile helal ve harama riayet ederek şükreden kullardan olmaya çalışmalıyız. Asrımızın en büyük hastalıklarından biri de insanın kendini başıboş zannetmesi, yaptıkları yanına kâr kalacak anlayışında olması, sorumluluk bilincinden uzak hareket etmesidir. Bu durumdan manevi hayatımız çok ciddi yara almaktadır.

Şükrün mikyası kanaattir, iktisattır, rızadır ve memnuniyettir. Üzerine düşen görevi yaptıktan sonra neticeye kanaat etme, nimetleri veriliş gayesinde kullanma ve Allah’ın takdir ettiği hükme razı olma, nimetlere şükrün fiilî alameti olarak kabul edilmiştir. Şükürsüzlüğün mikyası hırs ve israf ve hürmetsizlik ve helal haram demeden rastgeleni yemektir. Açgözlü olmak, savurgan bir hayat yaşamak ve nimetleri yerinde ve gayesinin dışında kullanmak, helal-haram ayrımı yapmamak şükürsüzlük alameti sayılmıştır. Ramazan’ınız bereketli olsun.

Yazar Yazıları Haberleri