Sahi, zühd nedir bilir misiniz?

Sahi, zühd nedir bilir misiniz?

Zühd, Ahireti unutup, dünyaya esir olmamak, nefsin arzu ve isteklerini denetim altına almak, lüks ve savurganlıktan kaçınıp, sahip olduğu maddi ve manevi değerleri Allah yolunda, Allah rızası için kullanmaktır. Hz. Peygamber zühdü şöyle tarif etmiştir: “Dünyada zahitlik, ne helâli haram etmek ne de malı mülkü terk etmekledir. Dünyada zahitlik, ancak Allah’ın mülkünde olana kendi elindekinden daha fazla güvenmen; başına bir musibet geldiği ve yakanı bırakmadığı müddetçe, onun ecir ve mükâfatından son derece ümit var olmandır.” (1)
 
Süfyan es-Sevrî şöyle demiş: “Zühd, emel ve arzuları azaltmak ve hırstan sıyrılmaktır.” Hâris el-Muhâsibî şöyle demiş: “Zühd, dünyaya ait kıymet ve değerlerin kalpten çıkarılmasıdır.” Yahya b. Muaz şöyle demiş: “Gerçek zâhid, Allah’ın dışında bütün isteklerden kalbini boşaltan kimsedir.” Bâyezid Bistâmî şöyle demiş: “Zâhid, malın mülkün kendisine sahip olmadığı kimsedir.” Ebu Süleyman Dârânî şöyle demiş: “Zâhid, dünya kendisine yöneldiğinde sevinmediği gibi ondan uzaklaştığında da üzülmeyendir.”
 
Hz. Peygamber bütün hayatını zühd ve takva üzerine bina etmiştir. O, bir peygamber ve devlet başkanı olduğu halde mala ve makama itibar etmeden sade bir hayat yaşamıştır. Hiçbir şekilde maddeye sahip olmayı hayatının öncelikli hedefi yapmamıştır. Rızkın en hayırlısını yetecek kadar olanını görmüş ve bunu tavsiye etmiştir: “Zikrin hayırlısı gizli olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.”(2) (Ey Âişe! “Cennette) benimle olman seni sevindirecekse sana dünyadan bir yolcunun azığı kadarı kifayet etmelidir. Sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme. Bir elbiseye yama vurmadan eskimiş sayma.” (3)
 
Yüce Allah Kuran’ı Kerimde şöyle buyurur: “Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlılarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de orayı darmadağın ederiz.”(4) Ayeti kerime, toplumların çöküş sebepleri arasında dünyevileşmenin etkin olduğunu haber vermektedir.
 
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Dünyayı çok seven kimse, ahiretine zarar verir. Âhiretini seçip (dünyayı terkeden) kimse ise, dünyasına zarar verir. Artık siz baki olanı fâni olan üzerine tercih edin.” (5) Bu gün, yüksek katlı binaların yapıldığı, her köşede marka eşyaların satıldığı, ekmeğin bin bir çeşidinin sunulduğu, modanın takip edildiği ve özentinin zirve yaptığı bir devirde yaşıyoruz. Ne yesem, ne giysem, ne alsam, nerede gezsem, nefsimi nasıl tatmin etsem diye nefsin kulu kölesi olmuş insanlar var.
 
 Cahiliye devrinde peynirden, helvadan yapılan putlar vardı, onlar hem tapılır hem yenilirdi. Bu gün yemek için yaşayanlar, fiziksel anlamıyla olmasa bile sahip oldukları servetlerini kutsarken onlardan ne farkları var? Hz. Peygamber şöyle buyurur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki; dertleri mideleri, malları şerefleri, kadınları kıbleleri, dinarları ve dirhemleri dinleri olur. İşte bu kimseler Allah katında hiçbir nasîbi olmayan mahlukâtın en şerlileridir.” (6)
 
Siyasete, Riyasete, Servete, Şöhrete, Şehvete panzehir, Zühd’tür. Müslümanların düştüğü yer burasıdır. Kalkış da buradan olmalıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Kim, dünyada lüks bir hayat yaşarsa, âhirette arzu ve isteklerine perde çekilir. Kim, gözünü zenginlerin süsüne dikerse, göklerin yüce katında aşağılanır. Kim de, kendisine verilen az rızka karşı güzel bir sabır ve dayanıklılık gösterirse, Allah onu Firdevs cennetinde istediği yere yerleştirir.” (7)
 
“Dünyada zühd, kalp ve bedeni rahatlatır. Dünyaya rağbet ise, gam ve kederi artırır.” (8) “Hüzünlü olmalısınız, çünkü hüzün kalbin anahtarıdır. Hüzün nasıl olur? Dediler. Kendinizi açlığa alıştırın ve susuz kalmayı öğrenin! Buyurdu.” (9)
 
 “Dünya dönmüş gidiyor. Ahiret yönelmiş geliyor. Her birinin kendine has çocukları vardır. Siz âhiret çocuklarından olun, dünya çocuklarından olmayın! Bugün çalışma günüdür, hesap günü değil. Yarın hesap günüdür, çalışma günü değil.” (10)
 
Hz. Ali anlatıyor: Biz Hz: Peygamber ile beraber oturuyorduk. Üzerinde, deri yamalı bir hırkadan başka bir şey bulunmayan Musâb bin Umeyr geldi. Peygamberimiz, onun Mekke’deki debdebeli hâlini hatırlayarak ağladı. Sonra şöyle buyurdu: “Biriniz sabahleyin ayrı, öğlenden sonra ayrı elbise giydiği, önüne bir tabak konup öteki kaldırıldığı, evlerinizi bu Kâbe’nin örtüldüğü gibi örtülere büründürdüğünüz zaman hâliniz nice olur? Ey Allah’ın Resulü! Elbette o gün bugünkünden daha iyi olur. Çünkü o zaman geçim sıkıntımız olmaz, kendimizi tamamen ibadete veririz dediler. Şöyle buyurdu: Tersine, bugün siz o günkünden daha iyi durumdasınız.”(11)
 
Mehmet Emin YAĞMUR
Orduzu Kireç Ocağı Camii İmam-Hatibi
İlahiyatçı-İktisatçı
yagmurhoca@hotmail.com
www.kirecocagicami.com
05369696634
1-(Tirmizî)
2-(Beyheki)
3-(Tirmizi)
4-(İsra,16)
5-(Ahmed b. Hanbel)
6-(Deylemi)
7-(Taberânî)
8-(Ahmed b. Hanbel, Beyhakî)
9-(Taberânî)
10-(Buhârî)
11-(Tirmizî)

Yazar Yazıları Haberleri