Nilüfer Zontul Aktaş

Nilüfer Zontul Aktaş

Umre Günlüğü-4, Bir Lisan Yetmezmiş

Bir yatsı namazı solumuştum yine,Kabe imamlarının kıraatleriyle...Sağımda ve solumda 50’li yaşlarda ufak tefek iki kardeşimle kıldık namazı..Seccademi boyuna değil de enine serip onlara da secdegÂh yapınca,memnuniyetleriyle birlikte bir dostluk oluşmuştu aramızda...

Yarım yamalak İngilizcemle epeyce anlaşmıştık ve kaynaşmıştık..Kalplerimizde insani sevgiyle beraber aynı kıble de Rabbe yönelmek bir başka ışık olmuştu yüzlerimize ve ellerimize.. Biri bir taraftan ,diğeri diğer taraftan ellerimi sıkıca kavradılar..Malezyalı idiler..Onlara ait hiçbir kültürü bilmez iken sıcacık bir sohbet ve iman ikliminde sımsıcak bir kardeşlik..Ayrılırken; seni çok sevdik deyişleri..Ve eşim yanıma geldiğinde O’na(eşine) iyi bak demelerindeki samimiyet..
Kabe’nin bana verdiği ilhamları, katacağı hikmetleri Rabbimden dualarla niyaz ediyordum..

Malezyalı bu kardeşlerim, benim İngilizce’yi çok iyi öğrenmem konusunda temennide bulunuyorlardı. Öğretmen oluşumunda bunu tetiklemesi gerektiğini söylüyorlardı.

Anlamıştım,dünya çok küçük bir alandı. Ve biz duyarlı Müslümanlar, konumumuzla insanlığın derdiyle dertlenebilmeliydik..Birbirimizi anlayacağımız lisanlarımız olmalıydı..

Mısırlı Muna..25 yaşında bir anne idi..Bilgisayar mühendisi imiş fakat çalışmadığını söyledi.Onunla da bizi kaynaştıran aynı duygulardı,Malezyalı kardeşlerimde olduğu gibi..Aynı kıblede aynı Rabbe yönelerek,insan olma şerefiyle gözlerimizde ve ellerimizde sevgi kıvılcımları..8 Aylık oğlu Ammar’ın bana bakışını, sevdikçe attığı gülücükleri unutamıyorum..Kendi yavrumu koklar gibi kokladım,annesine yardımcı olmaya çalışmıştım..Tüm insani kimliğim ve Rabbimin rızası için..
Dilce de anlamalıydık birbirimizi..Bir lisan yetmemeliydi..İlim öğrenme çabamıza lisanı da eklemeliydik diye düşünüyorum..

Minik Ammar..Bembeyaz teni,gülücükleri..Öyle şirindi ki..Ve Ammar bin Yasiri de hatırlamadan edemedim tabi ki..O da Sümeyye ‘ye öyle tatlıydı muhakkak dedim,evlat olarak..Peygamberimizin şahit olduğu ilk şehit kadın Sümeyye. Daldı gitti zihnim o döneme. Ve severken, benim ülkemdeki bir çocuktan farksız sevdim..Renk,dil,din,rütbe ne olursa olsun sevmeliydik birbirimizi. Ve bu mekânda kardeşliği, insanlığı daha çok özümsemeliydik.

Çünkü Rab katında üstünlük ancak takva ile idi. Allah’tan hakkıyla korkan ve ondan daha üstün sevgili tutmayan Allah katında dereceli idi..

Ve KABE’ye döndü gözlerim yine. Kâbe’nin Adem(a.s) zamanındaki inşası...İbrahim ve İsmail(a.s) zamanında yeniden yükseltilişi..

Belki de her bir taşı koyarken gelecek her bir milleti kavimi düşündüler. Ve öyle sıkıca bağlayıp örmüşlerdi ki duvarlarını, kardeşlik simgesi olmuştu Kabe..
“Ve müminler bir duvarın tuğlaları gibi olmalı” değiller miydi??

Kan rengi, ten rengi ve başka hiçbir rengin önemli olmadığı ve Rabbin ısrarla istediği kardeşlik. En küçük halkadan başlayarak, halkayı genişleterek insanlarla hemhal olma, dertleriyle dertlenme, yardımlaşma.. Bunun en görünür belgesi Mescid-i Haram…KABE…

Ve gece namazında Iraklı bir kardeşime “merhaba” dedim. Yine yarım yamalak İngilizceme şükrettim. Iraktaki olumsuz durumlardan dolayı Yemen’de yaşamak zorunda kaldıklarını belirtti. Yurdunu terk etmenin acısı yüzündeki her mimikten okunuyordu. Kur’an okurken başlamıştı bu dostlukta ..Allah’ın kelamını okuyuşumu sessizce dinliyormuş ve ben farkında değildim …Her ayette neredeyse subhanallah maşallah diyordu ben zikrediyor zannetmiştim. Ve bana dönüp şöyle dedi;”bu kadar güzel Kur’an okuyabilen biri okuduğunu da anlayabilmeli ..Neden Arapça bilmiyorsun nasıl anlayacaksın Rabbi?”…

Utanmıştım! evet Rabbimin kelamını kıraati ile okuyorum ama dediklerini anlayamıyordum.

Meal okuyorum dedim, olmaz yetmez dedi. Arapça öğrenmelisin ve o kadar ısrarla söylüyordu ki; ”lütfen Arapça öğren okurken anla ayetleri” …Ellerimi tuttu gözlerime öyle bir sevgi ile bakıyordu ki sarıldı selam verdi ayrılırken ,tekrar Arapça öğrebilmem için dua edeceğini belirtti ve esenlik diledi.. Çok etkilenmiştim. Hiç bilmediğim, tanımadığım, dillerini konuşamadığım bu insanlarla Allah kalplerimizi yakınlaştırmıştı.

Doğuştan bir kolu olmayan Mısırlı Ghada da, Kuran’ın İngilizceye çevirimi ile ilgili eğitim aldığını, verdiğini belirtmesi ve hala mesajlarla halimi hatırımı sorması kardeşliğin evrenselliği noktasında hoş bir buluşmaydı.

Kardeşliğin adıydı İslam ve huzurun adıydı Kabe’de.. Rabbimin hikmetleriydi bunlar da…Öyle düşünüyorum.. Sanki bana;
“Lisan öğren, güçlen, dünya kardeşlerinle daha iyi iletişim kur ve kitabını daha iyi anla”…

Rabbim şüphesiz hikmetlerinden sual olunmaz, yollarımızı aç doğruları ve güzellikleri bize göster samimiyetimizi artır. Lisan ilimlerimizi artır, hayırlara vesile kıl.. “Bir dil bir insan demiyorum bir dil kardeşlik dertlerimizle dertlenme ihtiyaçlarımızı giderme adına bir köprüdür” diyorum.. Bir lisan yetmemeliymiş, farklı ırkların milletlerin tanışıp kaynaşması sadece kültürleri tanıma adına olmamalı ve kalpler Allah içinde birbirine eklenmeliymiş bu da birbirini anlamak ile daha çok mümkündür. 
Müminlerin kalplerini birbirlerine O ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O azizdir, hâkimdir.(Enfal -63)

selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nilüfer Zontul Aktaş Arşivi