Nilüfer Zontul Aktaş

Nilüfer Zontul Aktaş

Umre Günlüğümden-3 Sevr-Arafat-Hıra

Hicret eriydi onlar. Geri dönmek üzere kopuyorlardı yurtlarından.Ve bir dağdı o..Kutlu bir dağ; hicrete yol veren... Kutlu elçi ve ikinin ikincisi mübarek insan Ebubekir..Ve üçüncüleri Allah ... 

Ve onlara sığınak olan SEVR... Onlara perde olan örümcek ağları..V e onlara kanat geren güvercinler. Allah kendi yolunda hicret eden bu kutlu misafirleri himayesine almaz mıydı hiç…

Çıkamamıştım oraya kadar ama! Onların çıkışını ve Esma’nın hamile olduğu halde; babası ve Rasulullah’a azık taşıyışını, bedeni hiçe sayışlığını, engebeli yollarda bebeğini kaybetme korkusunu yaşamayışını, akşama yakın saatlerde kurttan kuştan korkmadan tırmanışını düşündüm. Azatlısı ile beraber gizlice gelinen dönülen üç gün..Hicret bambaşka bir şeydi.

Hicret; yeniden doğmak üzere gidiş..
Hicret; Allah’ın boyasına boyanmak üzere gidiş..
Hicret; yeniden dirilmek üzere gidiş..

Hayatımızdaki hicretleri düşündüm… En sevdiğimiz nelerden vazgeçtiğimizi, Rabbe yakınlaşma adına.. Allah’ın emirleri nelerimizden daha sevgili idi. Ertelediklerimize hicret edebilme teşebbüsü gösterebildik mi acep??Ya da biz ;Sevr ziyaretini hicretlerimiz için bir başlangıç addedebilecek miydik?...
Ve vazgeçebildiklerimiz! nefsimize zor gelse de..Uzun uzun baktım Sevr’e.. Yine düşündüm..Vazgeçilenlerle beraber yolun uzunluğu meşakkatli oluşu…V e sabrı kuşanabilme..

İbadetlere hicret..
Güzel ahlaka hicret..
Dostluk ve kardeşliğe hicret..
Bedenlerden yüreklere hicret..
Göç etmekse eğer hicret! Güzele; bunu hayatımıza sokmalıydık Sevr ile...

SEVR Rasulullah idi.Ve akabinde ARAFAT’ta idim..Bilmek demekti ARAFAT..Buluştukları yerdi,Adem ile Havva’nın..Yasak ağaçtan sonra ARAmışlardı birbirlerini...Buluştular ARAfat’ta, buluştular CEBEL-İ RAHME’ de...Rahmete erdiler. Günahlarını itiraf ettiler.Tevbe ettiler,affa mazhar oldular.
Ve ben!!

Rabbim huzurundayım... Dağın, rahmet dağın Arafat’tayım. Seni aradım, seni bildim, seni buldum... Rıza-i İlah iye ’ye talibim. Günahlarımızı affet Allah’ım. Affettiğin gibi Adem’i ve Havva’yı..Affet bizi de Allah’ım. Dedim..

Biliyorum ki senin misafirinim ve sen kaldırılan elleri geri çevirmezsin..

Müminlere, erkeklerimize, kadınlarımıza, gençlerimize, çocuklarımıza yardım et. Hidayet, sadakat, ihlâs ve takva ver. Şifa ver hastalarımıza...Dedim..
Biliyorum ki buradaki her bir taşta yüzlerce müslümanın ayak izi var.Ve şahit bu taşlar !sana gelen kullarına..Ben de bu taşlara basa kaya vardım ARAFAT’ına...Şahit ol ya Rab!

Günahlarımın mağfireti ve müminlerin ayaklarının sabit kalması için ettiğim dualar..Sembolik olan bu dağın sana ulaşmak noktasında bir zirve olmasını diliyorum.Nefsimizi arındır Rabbim,seni hakkıyla bulan ve bilen halis kullarından eyle...

Ve dağın adı NUR idi..Mağaranın adı HİRA ...

Hıra ve OKU!!
Yaratan Rabbinin adı ile OKU!Her seferinde,her duyuşumda tüylerimi diken diken eden o kutlu sesleniş...Bin küsur merdivenle çıkıp varmıştım Nur DAĞINA..Ne zorlu çıkıştı merdivenlerin varlığına rağmen..
Ben o mağarayı görmek istemekle beraber kendimi bulmayı ,Resulü orda hayal etmeyi ,onunla hemhal olmayı, IKRA’yı iliklerimde hissetmeyi arzu ediyordum..
Zorlu çıkışlarla inzivaya çekilen bir peygamber. Cahili her türlü davranıştan uzaklaşarak özüne dönen bir peygamber.
Uçsuz bucaksız Mekke’yi seyrettim tepeden. Mekke’ye sığamayan, sığdırılamayan bir seccade boyu küçücük mağaraya sığan, huzuru bulan, Rabbiyle hemhal olan yüce önder.
Zaman ve mekânı önemsemeyen, uçsuz bucaksız genişlikleri elinin tersiyle iten geceyi gündüzü aramayan kutlu insan.
Sığdır beni de Rabbim! küçücük mekanlara.. sen yüceler yücesisin…ve sen orada beni bul, sığdır beni de gecelere. Sığdır! seninle olan gecelere..
Ve okut Resulüne okuttuğun hakikatleri.
Ve okut yüreğime, senden gelen gerçekleri.
Hıra kutsal yoluculuğun,kitabullah idrakimde zirve olsun .
Ben onu okudum o da beni okusun.
Okumak eylemiMe nice okumalar ekle Rabbim .
Ve konuş benimle secdelerimde...
Seni seviyorum Rabbim.
Okut beni, okut bana hikmeti, hakikati, nuru, Hırayı...

--Âmin---(DEVAM EDECEK)

SELAMLAR..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nilüfer Zontul Aktaş Arşivi